Bozdağ: Cumhurbaşkanımız Avar’a özel affını kullanmak istedi
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kanal 7 canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde ölümüyle ilgili olarak, “Cumhurbaşkanımız bana Vural Avar’a özel affını kullanmak istediğini ve süreci başlatmamızı istediğini söyledi. Merhum Avar’a bu dileğimizi ilettik. Çünkü sürecin başlaması için başvurması gerekiyor. Ama başlangıçta başvurmadı. Vefatından önce kısa bir süre başvurdu. Hemen işlemleri başlattık. Ve işlemleri hızla geliştirmeye devam ederken, bu arada merhamet gördü” dedi.
Bakan Bozdağ, “Adli Tıp ile ilgili iç genelgemiz var. O döngüyü yürütüyorum. Önümüzdeki günlerde bu genelgeyi hayata geçireceğiz. Çünkü Adli Tıp’ta adeta Cumhurbaşkanımızın özel affını kullanan bir uygulama var” dedi.
Bozdağ’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
ADLİ TIP BAŞKANIMIZA DAVET EDİYORUM: Vatandaşlarımız hasta tutuklu ve tutuklular konusunda insani bir hassasiyet göstermektedir. Hepsine katılıyorum. Burada insan duyarlılığını en üst seviyede tutmamız gerekiyor. Bu nedenle geçmişte, cezaevinde tek başına yaşamlarını sürdüremeyecek durumda olan hükümlülerin cezalarının infazlarının, bu durumun Adlı Tıp Kurumu tarafından tespit edilmesi halinde ertelenmesine imkan veren bir düzenleme yapmıştık. Temel olarak hasta tutuklu ve hükümlülerle ilgili ilk düzenlemeyi yaptık. Daha önce böyle bir düzenleme yoktu. Biz yaptık ve faydasını görenler oldu. Ancak kullanmayan çok kişi oldu. İstifa edememelerinin nedeni, Adlı Tıp Kurumu’nun bu konuda verdiği raporlardır. Adli Tıp Kurumu gider, inceler, değerlendirir ve ‘Hayatına tek başına devam edebilir. Ya da böyle bir sağlık kuruluşunda olursa, olur’ diye bildiriyor. Adli Tıp Kurumu Başkanını arayıp görüştüm, Vural Avar’dan bağımsız. Her şey hasta mahkumlar ve mahkumlarla ilgili. ‘Bakın burada insani bir durum var’ dedim. Hasta insanlar var. Adlı Tıp Kurumu’nun bunlarla ilgili değerlendirmelerini bu insani durumu dikkate alarak yapmasında yarar vardır. Halk da burada çok rahatsız.
ADLİ TIP BİLDİRİM YAPMAZSA CEZAEVİ YÖNETİMİNİN YAPABİLECEĞİ BİR ŞEY YOKTUR: Bu konudaki takdir Adli Tıp Kurumu tarafından verilecek rapor ile ortaya çıkmaktadır. Adlı Tıp Kurumu rapor vermezse cezaevi yönetiminin ve infaz savcısının yapabileceği bir şey yok. Ben de Adlı Tıp Enstitüsünün ilgili ihtisas dairesi başkanını aradım ve görüştüm. ‘Bu çok önemli bir konu’ dedim. İnsanlar hasta ve onları ilgilendiren konularda hassasiyet gösterilmesi gerekiyor.’ Hassasiyet gösterilmesi gerektiğini ve bu noktada takdir hakkı varsa hasta kararlarının olumlu yönde kullanılması gerektiğini her zaman söylemişimdir. Baktım, olmuyor, olmuyor. Bakan olduktan sonra yaptıklarımı söylüyorum. Kamuoyuna açıkladım ki; Hasta tutsaklar ve mahkumlar için daha insancıl bir uygulamayı nasıl hayata geçirebiliriz? ‘Bunun için Bakanlık olarak çalışmalara başladık’ dedik. Ve bir çalışma başlattık. Arkadaşlarımız halen bu çalışmaya devam ediyor. Bu çalışmada neler yapabiliriz? Daha uygun bir düzenlemeyi nasıl yapabiliriz? Bunu hekimlerin yüzde 100 takdir yetkisi dışında bırakıp kural haline getirerek çözebilir miyiz? Dünya bunu nasıl çözdü? Dünyada bunun örnekleri var mı? Bunu şimdi çalıştırıyorum. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir formülü Türk kamuoyu ile paylaşma fırsatı bulacağız. Şu anda henüz üzerinde anlaştığımız bir formül yok. Çünkü çok farklı görüşler var.
BAŞKANIMIZ 3 AY ÖNCE TALİMATLARI VERDİ: Vural Avar, Allah rahmet eylesin diyorum. Doğal olarak ölen herkes için başsağlığı dilemek geleneğimizde var. Eşine ve ailesine başsağlığı diliyorum. Ancak burada şunu belirtmekte fayda var; Sayın Cumhurbaşkanımız bana Vural Avar için özel affını kullanmak istediğini söyledi ve süreci başlatmamızı istedi. Merhum Avar’a bu dileğimizi ilettik. Çünkü sürecin başlaması için başvurması gerekiyor. Ama başlangıçta başvurmadı. Ölmeden önce çok kısa bir süre başvurdu. Hızlı bir şekilde süreçleri başlattık. Ve süreçleri hızla geliştirmeye devam ederken, arada merhamet gördü. Yani bu noktada yapılan eleştiriler bilmeden yapıldığı için onlara bir şey demiyorum. Hatta Cumhurbaşkanımız 3 ay önce bir talimat verdi. Yani biz kendimiz ilettiğimizde görevli arkadaşlarımız kendilerine iletti. Yani sayın eşinizin de bu olaydan haberdar olduğunu varsayıyorum. Şimdi haberlerden haberdarlar. Ve o dönemde yaklaşık 3 ay diyorum yani süreç işleseydi bu süreçte süreç evrilirdi. Maalesef süreç başlamadı. Neden her zamanki gibi başlamadı, kendisi neden böyle bir yol izledi bilmiyorum. Ancak sonunda başvurdu. İlettiğimizde başvurmadı. Ancak daha sonra başvurdu ama başvuru yaptıktan sonra hızlı bir şekilde süreci başlattık. Ancak süreç bir hafta sürmeden rahmete kavuştu. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın hassasiyeti bu noktada en üst noktadadır.
İÇ AÇIKLAMAYI BU HAFTA YAYINLAYACAĞIZ : Sadece onunla ilgili değil. Bunun gibi başka durumlar da var. Onları açıklamak istemiyorum. Ama her seferinde olağan Adlı Tıp raporu istenmektedir. Ne yazık ki Adli Tıp’tan bu konuda olumlu bir rapor gelmedi. İsim Tıbbı ile ilgili bir iç genelgemiz var. O sirküleri çalıştırıyorum. Önümüzdeki günlerde bu genelgeyi hayata geçireceğiz. Çünkü Cumhurbaşkanımızın özel af yetkisini adeta kullanan İsimli Tıp diye bir uygulama var. ‘104 kapsamına giriyor, değil’ diye bir değerlendirme yapıyor. Ancak 104 kapsamındaki özel af, Anayasa ile Cumhurbaşkanına bırakılmıştır. Takdir ondandır. Ama ne diyor? Hep hastalık, sakatlık ve yaşlılık. Adlı Tıp’ın yapması gereken hastalık, yaşlılık veya sakatlık durumlarından her zaman bir veya birkaçı var mıdır? Bunun teşhis ve tespitini içeren bir rapor sunulması gerekmektedir. Ama İsim Tıbbı bunu pek yapmıyor. 104. sayının altına düştüğü anda haber verir. 104. maddenin ilgili fıkrasında hastalık, maluliyet ve maluliyet nedeniyle verilen kararların cezasının her zaman indirilmesi veya tamamen kaldırılmasıdır. Yani başkana özel af dediğimiz af yetkisi veriyor. Ne yazık ki, Named Medicine bu bahiste farklı sonuçlar bildiriyor. Peki buna neden sebep oluyoruz? İlgili bölüm başkanımızla görüştüm aradım ‘Burada sorun ne dedi? Nereden geliyor? hadi çözelim Yasal düzenleme var mı yok mu?’ İç sirkülerimizi işaret etti. O iç sirkülerde gerekli değişiklikleri yapıyoruz. İnşallah bu hafta iç genelgeyi de yayınlayacağız. Bu, Adlı Tıp Kurumu’nu kanunundaki yetkisinin sınırına getiriyor. Tabi bu yine Adli Tıp Kurumu’nun takdirindedir. Hükümet olarak bu konudaki takdir yetkisinin hastaların lehine kullanılmasının çok gerçek olduğuna inanıyorum. Diyelim ki içeride kanser tedavisi gören biri var. Kanser tedavisinde moral ve motivasyonun ne kadar değerli olduğunu bilen biriyim. Böyle bir hasta 4. evre kanser tedavisi görüyor ve Adlı Tıp Kurumu’ndan rapor alınıyor. ‘Bu tek başına bir hayat sürebilir. Ya da şöyle olacak, böyle olacak, yüreğim sızlıyor. Bundan rahatsızım. Tek başına hayatta kalamayan insanlar var. Mesela pantolonunu çıkarıp giymekte zorlanan insanlar var. Ama ‘içeride kalabilir’ diye haberler var. Ben de arayıp soruyorum; ‘Bu adam içeride nasıl kalacak? Pantolonunu çıkarıp giyemez.’ Bilmelerini isterim ki siz değerli vatandaşlarımızın bizzat bize ilettikleri ve yönelttikleri tüm eleştirileri bu konunun muhataplarına iletiyoruz. Bugün kamuoyu önünde ifade etmek istediğim bu hususları İsimli Tıp Kurumu özelinde ifade etmek istiyorum. Hastalıkların teşhis ve tespiti orada olacak. Bunu takdir edecekler. Hepsinden bağımsız. Doğal olarak Cumhurbaşkanımıza ulaşanlar oluyor. Oradan halka yansır, medyaya yansır, başka yere yansır. Bu hasta tutsakların durumları orada takip ediliyor, oradan bize intikal ediyor. Bu sürecin sağlıklı ve hastaların lehine olması için gerekeni her zaman yapıyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz. Ancak rapor çıkmayınca savcının yapabileceği bir şey yok. Cezaevi yönetiminin yapabileceği bir şey yok. Muhabirler de ‘Tıbbın kuralları bunu gerektiriyor’ diyor. “Kurallara bağlıyız” diyor. “Bu tıbbın kurallarına göredir” diyor. Onları dinlediğimde onlara da bir şey diyemiyorum. Ancak ben bütün bunlara rağmen onlara açıkça ‘Siz takdirinizi yine hastadan yana kullanıyorsunuz, böyle bir takdir bırakılırsa ortada nerede olursanız olun hastadan yana kullanmanızda fayda var’ dedim. Burada Türk milletinin huzurunda konuşuyorum.
KURBANLA ÖLMEYİ TERCİH ETTİLER: (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında ceza kararı) Öncelikle şunu açıkça belirtmek gerekiyor. Bu kararı Adalet Bakanlığına veya siyaseti Cumhurbaşkanımıza bağlayanlar büyük bir iftira içerisindedirler. Çok açık. Yargı bağımsız ve tarafsızdır. Aldıkları kararları da Anayasa’ya, hukuka ve hukuka bağlı bir vicdanla, belge ve delillere göre takdir ederler ve bildiğiniz üzere mahkeme kararları kendi içlerinde hukuki denetime tabidir. Burada ilk derece mahkemesi bir karar verdi. Bu itiraz, itiraz karar verirse temyiz kontrolüne tabidir. Sonuç olarak kanun kapsamında verilen kararların kesinleşmesi kanunların öngördüğü şekil ve usulde gerçekleşir ve Sayın İmamoğlu ile birlikte verilen karar ilk derece mahkemesinin kararıdır.
HERKES SÜREÇ HAKKINDA KONUŞUYOR: Yargıtay kontrolü, temyiz kontrolü esasen yasallığını kontrol edecektir. Şahsi itiraz da olayı kontrol eder ama Yargıtay sadece hukuki kontrol yapar. Dolayısıyla bu kararın hukuka uygunluk denetimi de Yargıtay ve Yargıtay tarafından yapılacak. Şu kadarını söylemek istiyorum. Bu kadar. Duruşma neden şimdi yapıldı? Soruşturma neden açıldı? Ona bir göz atmak güzel. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve üyeleri aleyhine kullanılan söz nedeniyle yapılmıştır. Hakaret teziyle soruşturma açıldı. Daha sonra mahkeme, heyet olarak görev yapan Yüksek Seçim Kurulu üyelerine alenen hakaret ettiği gerekçesiyle mahkumiyet kararı verdi. Burada kamuoyunda bir şey yok, mahkeme böyle bir değerlendirme yapmış, bir yandan da algısı oluşturuluyor. Ancak mahkemenin kısa kararına baktığınız zaman bu görülüyor. Öte yandan iddianamede de bu görülüyor. Öte yandan herkes kendince bu normal süreçten bahsediyor.
BÜYÜK ALGI OPERASYONUYLA KARŞIYAYIZ: Kararın açıklanmasının ardından İmamoğlu’nun güya siyasetten men edildiği, belediye başkanlığından uzaklaştırıldığı, kararın katılaştığı ve büyük bir mağduriyet yaşandığı algısı oluşturuldu. Şimdi karar 14’ünde verildi, bugün 25’i, Sayın İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görevinin başında mı? Devam ediyor. Bu ne zaman siyasi yasakla sonuçlanacak? Yargıtay oynadıktan sonra oluşur. Şimdi sanki Yargıtay süreci yokmuş ya da bitmiş, temyiz süreci yokmuş ya da dosya sağlamlaşmış gibi büyük bir algı operasyonuyla karşı karşıyayız sayın (HABER MERKEZİ)